
Danışanların birçoğu terapiye benim anksiyetem var, depresyon tedavisi görüyorum gibi ellerinde hazır tanılarıyla, uzun zaman gördükleri ilaç tedavilerinin ardından gelirler. Birçok insan için yaşadığı ruhsal soruna tanı almak sekonder/ikincil bir kazanca neden olmaktadır.
Danışanların birçoğu terapiye benim anksiyetem var, depresyon tedavisi görüyorum gibi ellerinde hazır tanılarıyla, uzun zaman gördükleri ilaç tedavilerinin ardından gelirler. Birçok insan için yaşadığı ruhsal soruna tanı almak sekonder/ikincil bir kazanca neden olmaktadır. Bu ikincil kazançlar insanın kendini ifade etmesinde önemli bir zemin oluşturur. Bu durum bazı danışanların hayatlarını negatif yönlü olarak adeta kolaylaştırır. “Benim panik atağım, anksiyetem var, ilaç kullanıyorum,” gibi bir cümle kalıbını çok uzaklarda aramaya gerek yok. Şöyle bir etrafınıza kulak kabartmanız yeterli olacaktır. Çantalarda taşınan kutu kutu antidepresanlar olmadan da hayatlar yaşanabilir. Genelde bu kişiler aldıkları tanılar ve kullandıkları ilaçlar ile sosyal çevrelerinde kendilerini var ederler. Hastalıkları çoğu kez kim olduklarının önüne geçer… Esas sorulması gereken soru insanlar ilaçlardan önce bu ve benzer durumlar ile nasıl başa çıkıyordu? İlaç kutularının ve tanıların arkasına sığınıp yaşamak elbette bir tercih olabilir ama psikoterapi yaşanan sorunları baskılamak yerine, bu sorunları gün yüzüne çıkararak, bu duruma sebep olan nedenleri irdeleyerek kalıcı çözümler sunar. İnsanı, geçmişini, kültürünü, inanç yapısını, aidiyetini, acısını, coşkusunu, hayallerini bilmeden yani insanı tanımadan, sınırlı sürede hızlıca tanı koymak ve ilaca başlamak, insanın temel ihtiyacı olan ilişkinin kurulamadığı gibi onun penceresinden yaşadıklarını görmeyi de engelleyecek bir hal alır.
Neden? Psikoterapi, terapistin danışanı olabildiğince bütün olarak tanıma girişiminde bulunduğu, aşama aşama gelişen bir tanıma süreci içerir. Tanı, görüş açısını daraltır; karşıdaki kişiyle bir insan olarak ilişki kurma yeteneğini azaltır. Bir kez tanı koyduktan sonra hastanın o belirli tanıya uymayan yönlerine dikkat etmeme ve ilk tanımızı doğrular nitelikte görünen gizli özelliklerle aşırı ilgilenme eğilimi gösteririz.
Psikolojik ilaçlar kısa vadede insanlara hafif bir rahatlama getirebilir fakat uzun süreli kullanımlarda giderek daha az etkili olarak bağımlılık yaratırlar ve genellikle ilaç kullanan danışanların söylediğine göre faydadan çok zarar verirler. İnsanların ruhsal dengesini, duygularını kimyasallar ile uyuşturarak sağlamak en iyi yol olamaz. Eğer kaygı ve zihin karışıklığının ortadan kaldırılması duyguların ortadan kalkması anlamına geliyorsa, hayatın tadı da yok olacaktır. Duygusuz bir dünya tatsız tuzsuz bir yemek gibidir. İnsanı diğeri ile bağlayan şey duygudur. Danışanın hikâyesi dinlenip, danışanla insan insana ilişki kurulabilirse, terapist danışanın yolunu tıkayan engelleri kaldırarak, danışanın içindeki kendini gerçekleştirme gücünü körükleyerek, hayatın tadı yenilenebilir…